Neredeyse bütün hayvanların ağladığını veya hiç olmazsa gözyaşı döktüğünü söyleyebiliriz. Acı çektiklerinde birçok hayvanın kıvrandığına, kesik ve boğuk sesler çıkardıklarına şahit olmuşsunuzdur. Hatta köpeklerde gözyaşını bile görmüş olabilirsiniz. Ağlamak yalnızca insanlara has bir özellik değildir. Ancak insan haricindeki hayvanların duygulandıklarında da ağlayıp ağlamadıkları hakkında kesin bir şey söylememiz, onlarla iletişim kurmadan mümkün görünmüyor.
İnsanlar acı çekmelerinin yanı sıra üzüldüklerinde veya mutlu olduklarında, herhangi bir dış etken nedeniyle da ağlarlar. Terk edildiklerinde, sevdikleri kişiler tarafından kalpleri kırıldığında, başarısız olduklarında üzüntüden; çok istedikleri bir şeyi başardıklarında, çok güzel bir haber aldıklarında mutluluktan; gözün kimyasalla veya duman gibi etmenlerle temasında ise refleks olarak ağlarlar. Duygusal anlamda gözyaşı döken bu varlığın yani biz insanların duygularla ilgili beyindeki bölgeleri en çok gelişmiş tür olduğu için, bazı tepkisel olguları da bu duygularıyla birlikte evrimleşen tek hayvan türü insan diyebiliriz. Hadi gelin biraz gözyaşının kimyasından, içerğinden ve çeşitlerinden bahsedelim.
Gözyaşımız, gözün hemen üst kısmında bulunan gözyaşı bezi adı verilen yerde üretilir. Beyin bölgeleri, gözyaşı üretimi için uyarılır ve gözyaşı bezi üretime başlar. Gözyaşının % 98,2’si sudan oluşur. Geri kalan kısımda kan plazmasıyla aynı oranda üre ve plazmadakinden daha az oranda glikoz, tuzlar ve organik maddeler bulunur. Yani gözyaşı, içinde farklı oranlarda farklı maddeler bulunduran, birçok insan tarafından kötü bir şey gibi görülse de aslında birçok açıdan faydalı bir sıvıdır. Ve aslında dışarıdan tek çeşit gibi görünse de 3 çeşit gözyaşı vardır.
1. Temel Gözyaşı
Temel gözyaşımız, gözümüzde sürekli olarak bulunan, göz yüzeyini nemlendirmek ve kuruluğun vereceği hasarların önüne geçmek, mikroskobik olarak pürüzsüz olamayan göz yüzeyini pürüzsüz optik bir yüzey haline getirmek, gözün kornea bölümüne ihtiyaç duyduğu oksijen ve diğer besinleri sağlamak ve gözü bakterilerden ve enfeksiyonlardan korumak gibi işlevleri sağlayan gözyaşı çeşidimizdir. Bu gözyaşı günde yaklaşık 300 ml olacak şekilde üretilir.
2. Refleksif Gözyaşı
Birçoğumuzun birazdan söyleyeceğim durumdan muzdarip olduğundan eminim. Hatta belki bunu engellemek için internette uzun uzun araştırmalar bile yapmışsınızdır. Yemek yaparken kullandığımız soğan gözlerimizi o kadar yaşartır ki, bir süre sonra hıçkıra hıçkıra ağlama boyutuna geliriz. Tabii bu ifade biraz abartılı. Eğer soğan doğrarken hıçkıra hıçkıra ağlıyorsanız, bir psikologa görünmenizi tavsiye ederim. Soğan, içerdiği syn-propanethial-S-oksit isimli bir kimyasal nedeniyle gözlerimizi yaşartır. Bu çeşit gözyaşları ise Refleksif Gözyaşları olarak adlandırılır. Bu tip gözyaşı gözü rüzgar, duman ya da soğan gibi fiziksel veya kimyasal uyaranlara karşı tepki olarak üretilen ve tahriş eden nesneleri uzaklaştırmak için gözyaşı bezleri tarafından salgılanan gözyaşıdır.
3. Duygusal Gözyaşı
Yazımın en başında da bahsettiğim gibi duygusal gözyaşımızı mutluluk veya üzüntü yaşadığımızda dökeriz.Mutluluk veya üzüntü gözyaşının bir farkı henüz belirlenmiş değil. Daha çok insanlara özgü oduğu düşünülen bu gözyaşı türü, bazı hayvan bakıcılarına göre başka hayvanlarda da bulunmakta. Bazı fil bakıcılarına göre fillerin onlara kızıldığında üzüntüden, ödül verildiğinde ise mutluluktan ağladıklarını iddia ediyor.
Ağlamanın Evrimi
Temel gözyaşımızın birtakım işlevleri olduğunu belirtmiştim. Bu işlevlerden biri de gözümüzün nemli kalmasını sağlamak ve kuruluğun vereceği hasarın önüne geçmekti. Bilindiği üzere ilkin atalarımız sularda yaşayan ve balıkların da atası olan türlerdir.Aslında bildiğimiz ve şu anda gördüğümüz hiçbir modern balıktan evrimleşmedik. Su içerisinde gözümüzün nemini korumamızı gerektirecek bir durum yoktur. Ancak karaya çıkışımızla birlikte gözümüzün nem dengesini sağlayabilmemiz için göz kapaklarımız ve gözyaşımız evrimleşmiştir. Ağlamak günümüzde zayıflık olarak düşünülse de çoğu insan ağlamanın kendilerine iyi geldiği düşüncesinde.
Evrimsel süreçte ise ağlamanın karşımızdaki kişiye karşı bir çeşit kalkan görevi gördüğü düşünülmekte. Bu düşüncenin altında yatan neden “empati”. Sosyal ilişkilerde düzenleyici bir unsur olduğu düşünülen gözyaşı, bir tartışma ya da kavga sırasında saldırgan bir kişinin evrimsel geçmişimizde edindiğimiz empati duygularından ötürü sakinleşmesine sebep olabiliyor. Aynı zamanda ağlama, utanç duymamıza da neden olabiliyor. Bu da yine sosyal ilişkilerimizde karşı tarafın, ağlayan kişinin yaptığı olumsuz bir davranıştan utanç duyduğunu gösterip yumuşamasına sebep olabiliyor.
Kısaca özetleyecek olursam her ne kadar biz insanlarda sosyal bir anlam kazanmış olsa da, ağlamak, fazla hormonlarımızın dışarı atılmasından fazla bir şey değil. Sonuç olarak sizi ağlatan her türlü şeyi sevin, çünkü ağlamak sandığınızdan daha güzel. Bütün bu anlattıklarımın dışında, gözyaşının içeriğinden dolayı cildimize de iyi geldiği düşünülmekte.
Comentarios