Çağımızın bilgi birikiminin hızına yetişemediğimiz bu dönemde bilginin kullanılabilir formu "teknoloji" bilindiği gibi yaşamımızı kolaylaştırıyor, yön veriyor ve belki de hayatımızı kurtarıyor. Peki ya tam tersi olabilir mi? Cevap: Evet. İçinde bulunduğumuz dönemin mekanik makineleri, dijital cihazları, bizlere gerek kalmayacak şekilde donatılmış akıllı robotları insanlığı dehşete düşürecek ölçüde ilerlerken, "teknoloji" denilen olgunun temel bilimlerin üzerine basarak yükseldiği ve yine temel bilimlere ışık tuttuğu unutulmamalıdır. Bir temel bilim olan biyolojide ise diğer bütün bilimler gibi teknoloji vazgeçilmezdir. Biyolojide kullanılan bir çok yöntem ve materyal teknolojinin hem sebebi hem de sonucudur. Bu bağlamda hızla gelişen dünyamızda bilgi rekabeti, rekabet savaşı getirmektedir. Savaş yalnızca fiziksel yıkım olarak algılanmamalıdır. Her gün artan rekabet savaşın yönünü de değiştirmiştir. Örneğin yıllarca süren soğuk savaş döneminde tek bir mermi atılmamıştır. Benzerini yaşayabileceğimiz ve belki de yaşadığımız dönemde ise bu çatışmanın adı Biyolojik Savaştır. Burada silah kalem, mermi bilgidir. Günümüzde de durum pek farklı değil. Laboratuvar ortamında üretilebilen mikro-silahlar vardır ve kullanılmaktadır. Biyolojik ajanlar belirli bir kesimi etkisiz hale getirmek için kullanılabilen zehirli maddeler veya hedef organizmayı alarma geçiren bakteriler, funguslar, virüsler, protozoalar, riketsialardır. Şöyle bir metaforla daha iyi anlaşılacağı söylenebilir; koskocaman dünyamız mikroskobun ucundan gülümseyen mikro canlılara teslim olmaktadır. Bunun çeşitli sebepleri olduğu aşikardır fakat sonucu bellidir. ÖLÜM. Peki neden dün, bugün ya da yakın gelecekte biyolojik silah tercih edilmiş/edilecektir? Çünkü bu yöntem kolay üretilebilir, dayanıklı ajanlarla kesin ve sessiz sonuçlar vadetmektedir. Lider devletler maliyeti yüksek ağır silahlar üretmekle, bunları pazara açmakla ve kullanacak savaş fedaisi bulmakla zaman kaybetmek yerine petri kabına sığan tehlikeler öngörmektedir. Bunun örneklerini görmediğimizi söyleyemeyeceğiz ne yazık ki.. Amerikan iç savaşı sırasında sarı humma ve çiçek virusü içeren kıyafetlerin dağıtılması, Polonya ordusu tarafından kuduz köpek salyası içeren kürelerin düşman saflarına atılması, Ecuyer'in 1763'te çiçek virusü ile enfekte mendil ve battaniyeler hediye ettiği Ohio Vadisi yerlilerinde büyük bir epidemiye yol açması, ABD'ye 2001 saldırısından sonra içinde şarbon tozu bulunan mektuplar gönderilmesi, bir grup insanın Ebola virusunun getirmesi için 92'deki salgın sırasında belli merkezlere gönderilmesi, Elma kokulu Halepçe Katliamı gibi birçok örneğin verilebileceği sinsi saldırıları sanıyorum ki Biyoterörizm başlığı altında toplamak mümkündür. Şimdi akıllara gelen Covid-19 biyolojik silah mıdır sorusunu yorumlamak aydın bilim insanlarına ve okuyuculara bırakılmıştır. Bugün birçok ülkenin biyolojik silah programı bulunmaktadır ancak Türkiyede böyle bir çalışma yürütüldüğü duyurulmamıştır. Öncelikle yapılması gereken, savaş koşullarının böyle sertleştiği global dünyada, ülkemiz orduya asker yetiştirir gibi biyolog yetiştirmek mecburiyetindedir. Çünkü yeni dünyada komutanlar, biyologlar olacaktır. Ölüm laboratuvara sığmasın, beyaz önlüklere kara çalınmasın diye.. Sağlıklı yarınlara, esen kalın.
top of page
bottom of page
Commentaires